Birazda fıkra yayınlayalım...

Yine GeldimMidesinden şikâyeti olan bir adam, doktorun muayenehanesine girerken gözüne ücret tarifesi ilişir.
?İlk muayene otuz lira, sonrakiler on lira.?
Yazıyı okuyan adam, güler yüzlü bir şekilde doktorun yanına girer. Sanki ikinci gelişiymiş gibi:
- Doktor bey, ben yine geldim, der.
- Yaa! Öyle mi, der doktor. Geçen defa verdiğim ilaçları kullanmaya devam edin.


MATEMATİK
Annesi, matematiği zayıf olan oğluna dört işlemi öğretmeye çalışıyordu:
- Bak yavrum, matematik kadar kolay bir ders yoktur aslında. Örneğin; sen bir bakkal olsan, ben sana gelip tanesi elli kuruştan iki yumurta, bir liradan da üç ekmek alsam, kaç lira vermem gerekir. 
Çocuk gözlerini kırptı, biraz düşündü, ama işin içinden çıkamadı. 
- Zararı yok anneciğim, borcun olsun; sonra ödersin. 


SoruMeraklı bir öğrenci, babasına sormuş: “Babacığım, dünyada kaç tane ülke var?” “Bilmiyorum.” “Bir üçgenin iç açıları toplamı kaçtır?” “Hatırlayamadım oğlum.” “Peki, fotosentez nedir?” “Şu anda aklıma gelmiyor.” “Babacığım, sorularımla seni sıkıyor muyum?” “Hiç olur mu oğlum? Sor, sor ki öğrenesin!”


Duralım mı?İki köylü tarla sulama anlaşmazlığı yüzünden birbirlerine girmişler. Civarda da kimsecikler yokmuş. Birbirlerini bir güzel tartaklamışlar. Yara bere içinde bitkin düşmüşler.
Biri diğerine sormuş:
— Yahu arkadaş, duralım mı?
— Duralım, duralım gayri. Baksana çevrede bizi ayıracak kimse yok zaten.

Dükkânın ÂkıbetiCimri bir adam ölüm döşeğinde
son dakikalarını yaşıyordu.
Gözlerini araladığı bir an
bütün ailesinin başına
toplanmış görünce sordu:
- Anneniz burada mı?
- Evet baba, burada.
- Peki, küçük kızım burada mı?
- Buradayım baba.
- Büyük oğlum burada mı?
- Evet baba.
- Küçük oğlum, sen de burada
mısın?
- Buradayım baba.
- Herkes buradaysa dükkânı
kime bıraktınız ya hu!


Açılan Ayakkabı‏Adamın biri ayakkabı almak için mağazaya girer. Denediği ve beğendiği ayakkabıların birinin ayağını sıktığını söyler. Mağaza sahibi;
- Bir hafta sonra açılır, deyince adam cevabı yapıştırır;
- Peki o zaman. Bunlar burada kalsın. Ben bir hafta sonra gelip alayım. 


Japon musunuz?Adamın biri durakta beklerken yanındaki yolcuya:
? Siz Japon musunuz, diye sorar.
? Hayır, der.
Beş dakika sonra tekrar sorar, adam tekrar ?Hayır.? der. Beş dakika sonra tekrar derken adam artık sıkılır:
? Evet Japon?um der.
Adam da cevap verir:
? Hiç de benzemiyorsunuz.

Nereye
İki arkadaş bir gün sokakta bir penguen bulmuşlar ve onu karakola götürmüşler. Komiser onlara bu hayvanı hayvanat bahçesine götürmeleri gerektiğini söylemiş. Akşama doğru komiser pencereden dışarı baktığında iki kafadarı penguenle gezerken görünce:
- Ben size o hayvanı, hayvanat bahçesine götürün demedim mi?
İki arkadaş da cevap vermiş:
- Götürdük komiserim. Şimdi de sinemaya götürüyoruz. 

Sağlık,Bilim ve Teknoloji

Parkinson Tedavisinde Yeni Bir Ümit Işığı: Antikorlar 

Parkinson esas olarak motor sinirlere tesir eden bir hastalıktır. Başlıca belirtileri; titreme, kamburluk, hareket yavaşlaması, kaslarda kasılma, hareket edememe, uzuvlarda kasılma ve tutarsız yürüyüştür. Parkinson, her hastada farklı seyreder ve yaşlılarda daha sık görülür. Parkinson ilerleyici bir hastalıktır, dolayısıyla zaman ilerledikçe rahatsızlıklar daha da artar. Hâlihazırda Parkinson'u iyileştirmek mümkün değildir; ancak Parkinson semptomlarını hafifletme tesiri bulunan çeşitli tedaviler mevcuttur. Bu yüzden insanları semptomlar ve erken tedavi hakkında bilgilendirmek son derece önemlidir. Beyinde üretilen, kas ve hareketleri kontrol eden bir kimyevî molekül olan dopaminin yerini alan veya onun tesirlerini taklit eden ilâçlar, en yaygın kullanılanlar arasındadır. Bu ilâçlar, Parkinson'un kasılma, titreme ve yavaşlama gibi motor belirtilerini hafifletir. 

Parkinson hastalığının moleküler temeli 

Sinir hücrelerinin işleyişiyinde presinaptik protein olan ve 140 aminoasit ihtiva eden α synuclein, nörotransmiter salınımını düzenleyici bir fonksiyona sahip kılınmıştır. Hayvan modellerinde yapılan genetik, biyokimyevî ve patolojik araştırmalar, bu proteinin hatalı katlanmaya veya kümelenmeye bağlı anormal formlarının, Parkinson hastalığında önemli rol oynadığını ortaya koymuştur. Parkinsonlu hastaların beyinlerinde α synuclein anormal varyantları, protofibril ismi verilen oluşuma zemin hazırlamakta; bu anormal protein oluşumları, hücre içi dengeyi ve sinaptik fonksiyonu bozarak sonunda sinir hücrelerinin ölümüne yol açmaktadır. α synuclein genindeki bazı mutasyonların, Parkinson hastalığının oluşumunda rol oynadığı gösterilmiştir. Bundan dolayı hastalıkta genetik bir temel ve kalıtım da söz konusudur. Hücrelerden salgılanan anormal α synuclein formları, komşu sinir hücrelerinde olumsuz tesirler başlatmakta ve protein kümelenmesini tetikleyici rol oynamaktadır. Bu protein, Parkinson hastalığı dışında sinir-beyin rahatsızlıklarında da rol aldığından genel olarak "synucleinopatiler" olarak bilinir. 

Bu hastalığı yavaşlatmaya yardımcı ilâç bulabilmek için araştırmalar yapan gruplardan biri, San Diego Kaliforniya Üniversitesi'nden Eliezer Masliah ve arkadaşlarıdır. Bu araştırma grubu, α synuclein proteinin bir ucuna karşı çeşitli antikorlar üretti ve daha sonra bunları, α synuclein proteinini aşırı seviyede ifade eden ve Parkinson belirtileri gösteren transgenik farelere enjekte etti. Bazı antikorların anormal α synuclein oluşumlarının birikimini engellemeye vesile olduğu tespit edildi. Farelerin hafıza ve hareketlerinde kontrol grubuna kıyasen mânâlı iyileşmeler gözlendi. Hücre kültürlerinde ise, α synuclein proteinin hücreler arasında dağılımında azalmalar görüldü. 

Netice olarak, α synuclein proteinin bir ucuna bağlanan antikorların, anormal fibril oluşumunu, oluşanların ise, hücreler arasında yayılmasını engellediği gösterildi. Fareler üzerinde yapılan araştırmalardan elde edilen bu ümit verici bulgular, gelecekte Parkinson hastalığının, geliştirilen antikorlar vasıtasıyla durdurulabileceğini göstermektedir. Bu husus, şöyle değerlendirilebilir: Şafi olan Allah (celle celâluhu), şifa vesilesi moleküllerin bulunmasını, ancak araştırma aşkı ve şevkiyle donanmış ilim sahibi kullarına nasip etmektedir.

Faydalanılan Kaynak 

- Alison Abbott. (2014). Antibodies fight Parkinson's. Nature. Scientific American Briefings. 28 July. 2014.pp:3 

Daha Verimli Elektrik Motorlarına Doğru

Enerji, hayatın idamesinde aslî unsurlardandır. Enerji; 'görülemeyen; varlığı, tesiri ile anlaşılan güç' şeklinde tarif edilebilir. İnsanoğlu, çevresinde hissettiği bu güçleri, zamanla keşfederek faklı sahalarda kullanmıştır. Isı enerjisi, sıcaklıkla; elektrik enerjisi, akım ve gerilimle; ışık enerjisi de aydınlatmayla kendini gösterir. Manyetik alan ise, ışık veya ısı gibi kendini hemen göstermez. Onun varlığını anlamak için, mıknatıs özelliği gösteren cisimlere ihtiyaç vardır. Dünya'nın da global ölçekte manyetik alanı vardır; pusula, bu enerji ile pozisyon alır.

Elektrik ile manyetizma arasındaki münasebetin keşfi; elektrik motorlarının, jeneratörlerin ve transformatörlerin (trafo) geliştirilmesine zemin hazırladı. Bugün endüstri, motorlar sayesinde varlığını devam ettirebiliyor. Günlük hayatımızda; elektrikli tıraş makineleri, süpürgeler, çamaşır/bulaşık makineleri gibi onlarca motor kullanıyoruz. Günümüz dünyasında, üretilen elektriğin yarısını motorların tükettiği kabul edilmektedir. 

Uzun yıllar, motorların üzerine sarıldığı (veya elektrik makinelerinin manyetik bölümlerinde kullanılan) demir malzemenin manyetik özellikleri geliştirilmeye çalışıldı. Ancak sanayi/ticarî elektrik motorlarının verimleri % 80'i bulmadı. Bugün yeni malzemeler kullanılarak geliştirilen motorlarda, verim artışı önemli derecede yükselmiştir. Bu malzemeler; Soft Magnetic Composite (SMC; yumuşak manyetik kompozit) ve Amorf metaldir (AMM). AMM kullanılarak üretilen motorlarda verim % 80'i aşmıştır. AMM'ler cam ile demir tozu kullanılarak elde edilen, özünde kristal yapıya sahip olmayan metallerdir. Moleküler yapısındaki yoğunluk, malzemeyi sert ve kırılgan yapar. 

SMC metaller ise; esnek ve/veya çok sert olmayan malzemelerdir. SMC malzemelerin en önemli hususiyeti, manyetik iletkenliklerinin mevcut motorlardaki çelik malzemelere göre farklılık arz etmesidir. SMC malzemeler, çevresi elektrikî olarak yalıtılmış demir tozlarının sıkıştırılması ve bunların ısıl işlemden geçirilmesiyle elde edilir. Bu metotla elde edilen SMC malzeme, çelik malzemelerden farklı olarak, manyetik alanı 3 boyutta -yani her yöne- iletir. Bu ise, motor sarımlarının yapılacağı gövdenin küçülmesini ve stator çevresinde daha fazla manyetik alan meydana gelmesini netice verir. SMC kullanılarak üretilen bütün elektrik makineleri, bu açıdan yüksek verim sunmaktadır.

Adelaide Üniversitesi'nde Doç. Dr. Nesimi Ertuğrul'un liderliğini yaptığı çalışma grubu, SMC ve AMM kullanarak küçük motorlarda % 90'a yakın enerji tasarrufu elde etti. Bu çalışma ile stator SMC, rotor AMM kullanılarak tasarlandı. Patenti alınan motorların ilk uygulamaları, su pompalama maksadıyla yapıldı ve başarılı neticeler elde edildi. Çalışmanın ticarî başarı yakalaması durumunda, enerji tüketiminde ciddi tasarruflar sağlanacak.

İnternet nefsin Hakkı Mı?

“İnternet zararlıdır.” cümlesi katı bir önyargı içeriyor artık. Çünkü zamandan tasarrufla bilgiye kolayca ulaşmayı mümkün kılıyor. İnterneti oyun, eğlence ya da sınırsız zevklerimiz için kullanmak ise onu nefsimizin hakkı olmaktan çıkarıyor.
Çok klişe bir ifadeyle başlayalım haberimize: “Malum, bilgi çağındayız.” Etrafımız akıllı nesnelerle çevrilmiş durumda. Evimizde bilgisayar, elimizde akıllı telefonlar var. Çocuklarımız bile okulda akıllı tahtalar, akıllı tabletlerle haşır neşir. Hal böyle olunca bilgi her saniye baş döndürücü bir hızla akıyor elimizin altında. Dünyada ya da memlekette neler oluyor, merak ediyoruz haklı olarak. Sistem bizi buna yönlendiriyor çünkü. Bazen bırakın birkaç saati, birkaç dakika bile sosyal ağlardaki hesaplarımızı kontrol edemeyince kendimizi eksik hissediyoruz. Eskiden en fazla bir saat televizyon izleyerek haberleri takip edebiliyorduk. Fakat şimdi ‘sosyal mecralarda’ her dakika yeni bir haberi eskitiyoruz. Peki, internet erişimimiz de yemek yemek, uyumak gibi bir ihtiyaç, yani nefsimizin hakkı sayılamaz mı? Şayet böyleyse, nasıl kullanmak lazım interneti acaba?
“İnternet zararlıdır.” cümlesi katı bir önyargı içeriyor artık. Çünkü zamandan tasarrufla bilgiye kolayca ulaşmayı mümkün kılıyor internet. Bir tuşla, hatta bir dokunuşla dünyayı önümüze getirebiliyoruz. Ancak kendi sınırlarımızı çizemediğimizde, zaman tasarrufundan çok zaman israfı yaptığımızı fark edemiyoruz genelde. Diyelim ki tüm dünyayı ilgilendiren büyük bir olay meydana geliyor. Önce o olayı öğrenmek için giriyoruz internete. Sonra “Şu sitede ne yazıyor, bu yazar ne demiş, gelişmeler var mı?” ve buna benzer haberler derken saatlerimizi internetin başında geçirdiğimiz oluyor. Hatta bu durum artık birçoğumuzda bağımlılık derecesinde. Fethullah Gülen Hocaefendi bir konuşmasında, televizyon ve internet bağımlılığının vakit israfıyla birlikte, kendine özgü lisanlarıyla dil katline de sebep olduğunu vurguluyor. Bu yüzden, televizyon ve internet konusundaki ufkunu, “İçinde hiçbir ibret olmayan, milli duygular adına, ruh ve mana kökleri hesabına hiçbir mana ifade etmeyen, manevî bir heyecan uyarmayan ve irfan ufkuna bir katkıda bulunmayan filmleri ve programları izlemek zaman israfından başka bir şey değildir.” şeklinde belirliyor. Daha da önemlisi, internet sayesinde bir bilgiye derin düşünmeden ve fikri zorlamadan ulaşabilmenin nesillerin sığlaşmasındaki en önemli tehlikelerden biri olduğuna dikkat çekiyor. Dolayısıyla interneti oyun, eğlence ya da sınırsız zevklerimiz için kullanmak, onu nefsimizin hakkı olmaktan çıkarıyor.

İnternet neden ‘silah’ gibidir?

Birçok internet sitesine ya da sosyal ağa girdiğimizde, ‘Bu da ilgini çekebilir’ diye önümüze sunulan başka bir videoyu, ilgi alanlarımıza göre yönlendirilen internet sayfalarını veya hiç istemediğimiz türden reklamları görmeyi de kabul etmiş oluyoruz. Bir kere ‘tıkladıktan’ ya da ‘dokunduktan’ sonra aradığımız bilgiyle birlikte, nâhoş görüntülerle karşı karşıya kalabiliyoruz. Sonrasında ise, Hocaefendi’nin tabiriyle ‘bakmanın esirleri’ haline geliyoruz. İnternette gezinirken ilgimizi çeken ya da çekmeyen her şeye bakmayı, sıradan bir görev addediyoruz. Helal-haram hassasiyeti de kaybolabiliyor. İnternetin karşısında kendimizi kontrol etmenin zorluğuyla ilgili Ahmet Şahin Hoca ‘silah’ benzetmesi yapıyor: “Kullanmasını bilenler ahlaklarını korurlar, faydasını görürler. Bilmeyip de sınırları aşıp taşanlar ahlaklarını bozarlar, cinsel duygularını isyan ettirip, sinirsel rahatsızlıklara bile maruz kalabilirler.” Kadın bedeni üzerinden reklamlarla sitesine müşteri çekmeye çalışanları ya da oynadığımız oyunlarla katıldığımız sosyal ağlar sayesinde edindiğimiz ‘arkadaşlar’ı düşündüğümüzde, bu silahın tehlikesini daha iyi anlıyoruz. 

Camın ardında neler oluyor

Gözlüğü sadece güneşli havalarda takacağımız günler gelir mi bilmiyoruz ama uzak ve yakını göremediği için gözlük kullananların akıllarına takılan sorulara cevap bulmaya çalıştık.
Gözlük ve lens kullanmadan bir ömür boyu net görebilen bir insan yok denecek kadar az günümüzde. En net gördüğünü zanneden kişi dahi, eğer ömrü uzun olursa önce dinlenme gözlüğü ile tanışıyor, 40 yaşından sonra da yakın gözlüğü kullanmak zorunda kalıyor. Çünkü bu yaşlardan itibaren gözün uyum gücü azalıyor. Ama ilerisi için o kadar da korkmaya gerek yok. Uzmanlarla sohbetlerimiz esnasında, gelişen tıpla birlikte belirli numaralar için gözlük ve lensten tamamen kurtulmanın mümkün hale geleceği kanısına varıyoruz. Gözlüğü sadece aksesuar olarak takacağımız günler ne zaman gelir bilemeyiz ama uzak ve yakını görememe ile ilgili hemen hepimizin aklına takılan sorulara cevap bulmaya çalıştık. Dünyagöz Ataköy Hastanesi’nden Dr. Haluk Talu bize bu hususta yardımcı oldu.
Yakını görememeyi bir örnekle açıklayabilir misiniz? Bazı kişiler yakını niçin göremiyor?
Yakını görememe yani hipermetropluk, gözün yeteri kadar kırıcı olmamasıdır. Gözümüz yakın objelere odaklanamaz. Otofokus özelliği olmayan bir kamera ile uzağı net görürken, aynı ayarda önünüzdeki masaya bakarsanız çok bulanık görürsünüz. Ancak odak ayarı (yakına zoom) yaparak yakını görebilirsiniz. Gözün yakına odaklanamaması da böyledir. Hipermetropluğun sebebi gözün kısa oluşu veya korneanın düz oluşudur. Yakını görememenin en yaygın nedenlerinden biri de 40’lı yaşlarla birlikte başlayan prebiyopi dönemidir. Ayrıca katarakt ameliyatı olmuş ve multifokal mercek (yakını ve uzağı bir arada gösterme özelliğine sahip bir göz içi merceği) takılmamış göz, yakın gözlük ihtiyacı duyar.
Küçük yaşta yakını göremediğimizi niçin anlayamıyoruz?
Okuma çağına girmeyen bir çocuk, herkesin yakını kendisi gibi gördüğünü düşünür. Bulanık gördüğünü düşünemez bile. Yakını görmediğinden habersizdir. Hipermetrop çocuklar genellikle çok sık göz kırpar. Çünkü gözünü kırptıkça korneadan bir tabaka gelip geçer, göz bir an net görür, sonra tekrar bulanıklaşır. Elinde tuttuğu bir şeyi çok yakına getirerek bakar. Gözde sulanma ve kızarıklıklar görülebilir. Baş ağrısı da olabilir. Anne-babaya “Başım ağrıyor, gözüm ağrıyor.” diyebilir. Hipermetrop, her zaman belirti vermeyebiliyor. Bazen de muayene sonrası çocuğun gözünde bir sorun olduğu anlaşılıyor. Bu sebeple 3 yaşından önce her çocuğun mutlaka göz muayenesinden geçirilmesi çok önemli. Ailede şaşılık, göz tembelliği varsa muayene mutlaka bebeklik çağında yaptırılmalı.
Yakını görememe sorunu ilerler mi? Yaşlandıkça yakını niçin göremiyoruz?
Hipermetropluk ilerlemez; hatta yaşla birlikte göz boyutlarında büyüme olursa bir miktar gerileyebilir. Hipermetropluk gençlik çağlarında uyum refleksi sayesinde bir miktar saklanır fakat 40’lı yaşlarda presbiyopi (yakını görememe sorunu) çağına girince bu uyum desteği azalır.
Kişi hem uzak hem yakın gözlüğü kullanmak zorunda kalır. Presbiyopi çağında yakın gözlüğü ihtiyacının ilerlemesi uyum refleksinin yaşın ilerlemesine paralel azalması nedeniyledir. 60 yaşında bu refleks tamamen sona erer. Normal bir göz 40 yaşında +1, 50 yaşında +2, 60 yaşında +3 numara yakın gözlüğüne ihtiyaç duyar. Kısaca diyebiliriz ki hipermetropluk ilerlemez,  sadece ihtiyaç duyulan gözlük numaraları yaşa göre değişkenlik gösterebilir.
‘Hipermetroplar uzağı iyi görür’ yargısı doğru mu?
Göz tembel kalmamışsa ve 3 numaranın altında bir hipermetropluk varsa, gözün uyum refleksinin desteği sayesinde uzak sorunsuz görülür. Ama bu durum 40’lı yaşlarla birlikte azalmaya başlar.
Uzağı görememek yani miyopluğu açıklayabilir misiniz?
Miyopi gözün normalden uzun ya da korneanın normalden dik olması sonucu kırıcılığın göze fazla gelmesidir. Göz kusuru olmadığı halde katarakt, göz tembelliği, kornea lekeleri, tavukkarası gibi irsî veya sarı nokta hastalığı gibi yaşlanmayla gelen retina bozuklukları da uzağı net görmemizi engeller. Nasıl ki kamera bir kişiye odaklanmadan yönlendirilmişse, o kişinin görüntüsü puslu bir silüet gibidir, uzağı göremeyen kişinin gördüğü de böyledir. Ailenin tüm bireyleri televizyonu 5 metreden izleyebilirken, bir fert televizyonu 1-2 metreden seyretmek istiyorsa, o kişide uzağı az görme ihtimali vardır.
Miyop bir kişi yakını daha mı iyi görür?
Miyopluk ve miyopik astigmat durumunda gözün kırıcılığı fazladır. Bu kırıcılık fazlalığı miyoplara her yaşta yakını gözlüksüz görebilme avantajı verir.
Uzağı görememe sorunu ilerler mi?
Gözün uzaması bazı kişilerde belli bir yerde durduğu halde, bazılarında yıllar içinde ilerleyebilir. Gözün boyunun her 1 mm uzaması gözü 3 numara daha miyoplaştırır. Bazı durumlarda ise kornea biraz daha dikleşir ve buna bağlı numara ilerlemesi olabilir.
Miyobun ilerlemesi kaç yaşında başlar ve durur? 
Bu genellikle genetik bir durumdur. Genlerde gözün boyutları şifrelenmiştir. Gözün boyutları hangi yaşta değişmeye başlayacak hangi yaşa kadar ilerleyecek, buna genetik şifreler karar verir. Bu şifreler herhangi bir etkiyle, davranışla değişir mi henüz bilmiyoruz.
Bir göz miyop iken diğer göz niçin hipermetrop olabiliyor?
İki gözün boyutları ya da kornea eğimleri birbirinden farklı ise biri miyop, diğeri hipermetrop olabilir.
Göz zamanla önce hipermetrop daha sonra miyop olabilir mi?
Çeşitli nedenlerle olabilir. Hipermetrop göz kısadır. Ergenlikle beraber göz uzarsa göz normale ve hatta miyoba dönebilir. Ayrıca, çekirdek kataraktı gelişen kişilerde göz boyutları hipermetrop olarak kaldığı halde merceğin kırıcılığındaki artış nedeniyle göz, miyop gözlüğü ister hale gelebilir. Diyabet hastalarında da şekerin yüksek olduğu dönemlerde göz suyunun kırıcılığının artışı sebebiyle hipermetrop göz miyop gibi ölçüm verebilir.
Hipermetropi ve miyobun tedavisi nasıldır?
Hipermetropi özellikle 2 göz arasında numara farkı varsa göz tembelliği oluşturabilir. Tembellik gelişmesin diye gözlük kullanımı ve gerekirse bant ile sağlam göz kapamaları şart koşulabilir. Tembellik veya şaşılığı olanlar düzenli aralarla göz muayenesinden geçmek durumundadır. Hipermetropi ve miyobun cerrahî tedavisi 18 yaşından sonra uygun olanlarda lazerle yapılabilir. Lazere uygun olmayanlarda ise göz içi lens tedavileri uygulanabilir.

Uykuda benden habersiz neler oluyor?

Uykuda konuşma:
Aşırı yorgunluk, yoğun stres, kullanılan ilaçlar, ateş ve psikiyatrik hastalıklar uykuda konuşmaya sebebiyet verebiliyor. Çocuklar, gün içerisinde yaşadıkları bazı olaylar (arkadaşlarıyla kavga vs.) sonucunda bazen stresli olarak uyuyabiliyor ve derin uyku yani rüyasız uyku sırasında konuşuyorlar. Konuşmaları da o gün yaşadıklarıyla ilgili oluyor. Yetişkinler ise rüya döneminde konuşuyor. Bu sebeple konuşmaları, günlük yaşantılarındaki olaylar üzerine değil, rüyalarında gördükleriyle alakalı oluyor. Uykuda konuşma, genellikle 30 saniyeden az sürüyor.  Bu durum bazılarında gece boyunca birçok kez tekrarlanabiliyor. İnsan, konuştuğunun farkında olmuyor. Genellikle kısık sesle mırıldanıyor, bazen de birisiyle sohbet eder gibi konuşabiliyor. Bu esnada, o kişiyi konuşturabilir, ağzından laf alabilirsiniz. Ancak cevaplar, genellikle gerçekleri yansıtmıyor. Uykuda konuşma problemi, tedavi gerektiren bir durum olmasa da kişinin uyku kalitesini bozuyorsa doktora başvurulabilir. Öte yandan uykusunda konuşan kişi kesinlikle uyandırılmamalı. Çünkü bu davranış, yetişkinin ve çocuğun uykusunu bozuyor. Sadece saçını okşama gibi temaslar o kişiyi rahatlatıyor.
Gece kâbusları
Kâbus görmek, stresli durumlarda ortaya çıkan bir reaksiyon. Kâbus sırasında kişi, yoğun bir korkuya kapılıyor, kalp ritmi hızlanıyor. Bazen de terliyor yahut ağlayıp bağırabiliyor. Psikiyatristlere göre kişi, kabus görerek yaşadığı travmatik olayları aşmaya çalışıyor. Ancak bu kâbuslar sık görülüyor yahut içerikleri aynı ise doktora başvurulmalı. Çünkü ‘kâbus bozukluğu’ ya da ‘uyku anksiyete bozukluğu’ gibi durumlar söz konusu olabiliyor. İlaç veya terapi yöntemleriyle uyku düzeni sağlanabiliyor. Kişinin kendisi de uykuya dalmadan önce bitkisel içeceklerle daha rahat uyuyabiliyor.
Uyurgezerlik:
Uyurgezer olan biri, uyurken ayağa kalkıyor, gözleri anlamsız anlamsız bakıyor, evin içinde dolaşıyor, kapıları veya ışıkları açıp kapayabiliyor. Sabah olunca da gece ne yaptığını hatırlamıyor. Uyurgezerlik, kimi zaman aynı gece birkaç kez görülebileceği gibi bazen de birkaç gecede bir yaşanıyor. Genellikle uykuya daldıktan hemen sonra ortaya çıkıyor. Bu evre kişinin rüya görmediği, derin uyku evresidir ve kaslar yürümeye imkân verecek şekildedir. Bu uyku davranış bozukluğunda, düzensiz uyku saatleri, stres, ateşli hastalıklar gibi faktörler etkili. Ancak genetik özelliğe de sahip. Genellikle 3-7 yaş arası çocuklar ve uykusuzluk çeken kişilerde daha fazla uyurgezerlik görülüyor. Ara sıra ve zararsız olan uyurgezerlik bir sorun teşkil etmiyor. Ancak çok sık olursa, tehlikeli davranışlar veya yaralanmalar başladıysa doktora başvurulmalı. Genellikle çocuklarda görülen uyurgezerlik, beyin olgunlaşmasını tamamladığı için yetişkinlikte kendiliğinden ortadan kayboluyor. Yetişkinlerde de uyku düzeni sağlandığında bu durum tedavi gerektirmeden genellikle geçiyor. Ayrıca uyumadan önce kitap okumak, bulmaca çözmek, ılık bir duş almak, gevşetici hafif egzersizler yapmak veya stresle mücadele etmek de uyurgezerliğin önlenmesine katkı sağlıyor. Çocukta uyurgezerlik problemi varsa çocuğu endişelendiren, stresli görünmesine yol açan husus hakkında konuşulabilir. Diğer taraftan uyurgezerler, uyandırılmamalı, yavaşça yatağına doğru yönlendirilmeli. Uyandırmak gerekiyorsa da seslenilmeli, asla sarsılmamalı.
Rem uykusu davranış bozukluğu:
Rüya görürken beyin uyanıklıktaki kadar aktif olsa da kasların hareket etmesi, beyin tarafından baskılanır, rüyada hareket edilse bile gerçek hayatta hareket edilmez. ‘REM uykusu (yoğun olarak rüyaların görüldüğü uyku evresi) davranış bozukluğu’ olan hastada bu sistem bozuluyor ve kişi, rüyada gördüklerini canlı yaşıyor. Bazen konuşuyor, bağırıyor, bazen de eşine ya da duvara yumruk atıyor, hatta yataktan düşüyor. Kişi bu hareketleri yaparken uyanırsa gördüğü rüyayı hatırlayabiliyor. Bu rahatsızlıkta genellikle stres, parkinson hastalığı ve antidepresan ilaçlar aktif rol oynuyor. Bu belirtileri yaşayanlar nöroloğa başvurmalı.
Dişleri sıkma:
Stres, huzursuzluk, fazla kafein tüketmek gibi etmenlerden dolayı bazı kişiler, uyurken çenelerini kenetleyebiliyor, dişlerini sıkabiliyor ya da gıcırdatabiliyor. Sabah kalktıklarında eklemleri, çiğneme kasları, dişleri, baş ve boyunlarında ağrı, yorgunluk ve yutkunma güçlüğü yaşıyorlar. Ayrıca diş gıcırdatmanın şiddeti ve sıklığı sebebiyle dişler zarar görüyor. Sürekli birbirine sürtünen dişlerin mineleri aşınıyor, boyları kısalıyor. Dişi çene kemiğine bağlayan bağlarda gevşemeler oluyor, bu sebeple dişlerde sallanmalar başlıyor. Dişleri sıkmamanın çözümü stresi ortadan kaldırmak veya dişleri korumaya almak. Dişlerin korunması için ağza, silikon esaslı maddeden yapılan kişiye özel bir gece plağı takılabilir. Gece geç saatlerde kafeinli içeceklerden uzak durulabilir. Çok ağır vakalarda ise enjeksiyon kullanılabiliyor.

Türkiyede hack kavramı ve hackerlik

Merhaba bu yazımızda sizlere Turkiyedeki hack ve hackerlik kavramlarını ele alıp anlatmaya çalışacaz. Türkiyede hacking tam anlamıyla 2000 yılından sonra yaygınlaşmaya başladığını soyleyebiliriz ama şuan turkiyede hackerlik revaşta sanırım klavyeyi eline alan herkes hacker olmak istiyor forumlarda görebiliyoruz herkes hacki ya sevgilisinin yada eşinin facebookuna ulaşmak için yada değişik nedenlerle birilerinden intikam almak can yakmak için öğrenmek istiyor ama işin şu tarafı güzel herkes hacker olamıyor. 3-5 kod yazmayı öğrenen program ve script kullanarak sitenin açıklarını arayıp siteye index atan yada ne bilim sunucuyu geçip serverdeki tüm sitelere index atan hatta sunucuyu rootlayan arkadaşlar kendini hacker zan edebiliyorlar ama bize göre hacker kavramı kesinlikle yukarda tarif ettiğimiz gibi değil. Eminim siz bizim hacker kavramının ne olduğunu merak ediyorsunuz sizleri daha fazla merak içinde brakmadan tarif etmeye başlayalım, Hacker; istediği her sisteme girebilen, aklın bittiği yerde mantığını kullanan, en az bir kaç programlama dili alanında uzman olan istediği gibi çalışan script ve program yazabilen imkansızın biraz zaman aldığını kanıtlayan bilgi ve beceriye sahip olan kimseler olduğunu soyleyebiliriz. Tabi bunun dışından birçok şey olduğu kesin ancak kafanızı karıştırmamak adına sade ve anlaşılır olmaya çalıtım.Yukardada dediğim gibi 3-5 kod ezberleyen sağdan soldan aldığı program ve scriptlerle sitelere index atan başkasının kodlamış olduğu keyloger ve trojanları kullanarak bilgisayardan anlamayan insanları kandırarak bilgilerine ulaşmayı hackerlik zan eden arkadaşlarımız malesef Lamer den başka birşey değildirler. Peki Türkiyede gerçek anlamda hacker varmı diye sorar iseniz cevabımız evet var olacaktır.Türkiyede bulunan hackerlerin dünyanın en iyi hackerleri arasında yer aldığını söyleyebiliriz bunlara bir kaç örnek verecek olursak bizimde yakinen tanıdığımız Türkgüvenliği adı altında toplanan arkadaşları örnek verebiliriz. Bunların dışında Cyber-warrior ve Netdevilz ekibinide sayabiliriz. Şimdede size bahs ettiğimiz arkadaşlar hakkında bilgi verelim.
Türkgüvenliği ( Turksec ) adı altında toplanan arkadaşların her biri kendi alanında uzman profesyonel kişilerdir dünyada bir çok önemli işler başaran turk hacker grubudur.Kendi kanaatim dünyanın en iyi hacker grubudur.Tabi bunu soylemem yanlış anlaşılmasın bu arkadaşlar gerçekten kendi aralarında ciddi kardeşlik ve arkadaşlık bağına sahip kimselerdir bence onları dünyanın en iyileri yapan şeyde bu kardeşlik ve arkadaşlık ve takım ruhudur daha ayrıntılı bilgi için google vb arama motorlarından Turkgüvenliği şeklinde arama yapmanız yeterli olacaktır. Gelelim Cyber-warrior  a 2000 li yıllarda kurulan bir hack sitesidir içinde hacker terimi için yeterli bilgi ve beceriye sahip olan bir kaç arkadaşımız mevcuttur.Netdevilz ekibinden söz edecek olursak bu arkadaşlarımız da türkiye ve dünya medyasında bir çok kez yaptıkları hack eylemleri ile ön plana çıkmışlardır aynı şey cyber-warrior lu arkadaşlarımız içinde geçerlidir. Hackerleri Beyaz ve siyah şapkalılar olarak sınıflandırmak mümkündür. Beyaz şapkalılar kimseye zarar vermeyen aksine yardım eden kimselerdir. Siyah şapkalılar ise Kredi kartı ve Banka hesaplarını boşaltan sistemleri maddi zarara ugratan kimselerdir diye tabir etmek yerinde olur insanlara zarar vermekten başka bişey yapmazlar.

Facebook ne kadar güvenli

Merhaba değerli arkadaşlar ilk yazımızda sosyal medyanın en çok kullanınan sitesi facebook tan bahs etmek istiyorum, facebook faydalımı yoksa zararlımı diye düşündüyseniz yada soracak olursanız bu sorumuzun cevabı hangi yönde kullanıldığı olacaktır. Bence hangi sosyal ağ olursa olsun iyi kullanılırsa iyiden kastım sadece uzakta olan sevdikleriniz ile internet üzerinden ücretsiz konusup resim şarkı video vb şeyler paylaşabilirsiniz tabi bunları yaparkende güvenliğinizi ihlal etmedikçe bir sorun yok paylaştığınız bilgilerin sadece siz ve arkadaşlarınızın göreceği bir şekilde hesap ayarlarının yapılması gerektiği kanısındayım.Aslında üzerinde durmak istediğim şey facebook un kullanıcılardan ziyade en çok İSTİHBARAT örgütlerinin işine yaraması çünki dünyadaki bir çok istihbarat örgütü facebook vb sosyal medya üzerinden müthiş bir şekilde bilgi toplamaktadırlar.Bence facebook kullanıcılarının kesinlikle bilgilerinin detaylarını kullanmaması gerekir hep zararından bahs etmek olmaz tabi bazen yararlıda olabiliyor bugüne kadar bir çok olay facebook üzerinden çözülmüş durumda.İsterseniz birazda sosyal medyanın insanlar üzerindeki etkilerinden bahs edelim en önemlisi bu tarz sitelerin insanlarda bağımlılık meydana getirmeleri ve zamanlarını almaları ve malesef bunu üzülerek söylemek zorundayım günümüzde boşanmaların artmasının en büyük nedenlerinden biride facebook vb sosyal ağlar...Aslında bunlar çok uzun konular burda laf lafı açıp konuyu başka yerlere getiriyor birkaç madde bile olsa size zararından bahs etmek istedim. Bu konu hakkında sorunuz olur ise konunun altına yorum olarak yazmanız yeterli olacaktır elimizdeki bütün imkanları size yardım etmek için kullanabiliriz bundan şüpheniz olmasın... Konunun en başında dediğim gibi iyi yönde kullanır iseniz çok faydalı ama aksi yönde olursa Allahın belası olur...