Doğumu kolaylaştıracak dinî ve ilmî öneriler

Doğumun yaklaştığı günler ve doğum esnasında anne adayı, dinî ve ilmî bazı yöntemlerle bu sıkıntılı süreci rahatlıkla atlatabiliyor. Hurma yemek, bazı sûreleri okumak, derin soluk alıp vermek, su gibi enerji verici içecekler içmek, yürümek bunlardan sadece birkaçı.
Doğum, ka­dı­nın hem vücut hem de ru­hen ya­şa­dı­ğı ha­ya­tın­da­ki en önem­li de­ne­yim­. Bebeğinin ilk nefes sonrası ağlayışıyla annesini güldürdüğü tek andır. Ne var ki bu aşamaya gelene kadar anne, merak ve korku içerisindedir. “Acaba doğum nasıl geçecek?”, “Bebeğimi sapasağlam kucağıma alabilecek miyim?”... Anne adayı, kafasında bunlara benzer onlarca soruyla aylarca doğumu bekler. Halbuki beklenen anın yaklaştığı günlerde uygulanabilecek bazı dinî ve ilmî yöntemlerle doğumunun daha rahat ve kolay geçmesi sağlanabilir.
Cenab-ı Hak, doğum öncesi ve esnasında kadın vücudunu fiziksel olarak doğuma hazır hale getiriyor. Aynı anda çok sayıda mekanizma ahenkli bir şekilde çalışıyor. Ne kadar acı çekse de doğumun gerçekleşmesini sabırla beklemekten başka bir vazife düşmüyor anne adayına. Ne var ki zaten zor olan bu süreç, anne adayının gereğinden fazla korkmasıyla daha da güçleşiyor. “Hamileler, 9 ay boyunca korkunç doğum hikayeleri dinlemiş, ‘Karnına bastıracaklar, kesecekler, bebeğinin kalp atışları kötüleşebilir, kordona dolanabilir’ gibi olumsuz ifadelerle korkutulmuş, bir de üstüne üstlük ağrı çeker bir vaziyette doğumhaneye geliyorlar.” diyor görüştüğümüz tüm kadın-doğum uzmanları. Tabii gergin ve korkan bir ruh da vücudun fiziksel olarak gerilmesine yol açıyor. Bu sebeple doğum rahat ve kolay geçmiyor. Korkuların doğumun önündeki en büyük engel olduğunu söyleyen Kadın ve Doğum Hastalıkları Uzmanı Yıldız Tanrıseven, kişinin bu histen ancak bir uzmandan bilgi alarak kurtulabileceğine dikkat çekiyor.
Doğuma giderken birçok yakına haber vermek ve onların dışarıda beklediklerini bilmek anne adayını strese sürükleyebiliyor. Bekleyen kişilerin sabırsızlıkları, sağlık personellerini doğumun evreleri esnasında rahatsız etmeleri, anne adayını ve doğum sürecini olumsuz etkiliyor. Bu sebeple doğuma mümkün olduğunca az ve anne adayını sakinleştirecek kişilerle gidilmeli.
Hurma, doğumu kolaylaştırıyor 
Dr. Yıldız Tanrıseven’e göre hurma yemek doğuma yardımcı oluyor. Özellikle hamileliğin 37. haftasından sonra günde 4-5 adet (bu sayı daha az veya fazla da olabilir) hurma tüketilebilir. Hurma, içerisinde vitamin ve proteinin yanı sıra oksitosin hormonu bulunduruyor. Oksitosin, doğum öncesi rahmin kasılmasını, süt yapımını, doğum sonrası ise rahmin toparlanmasını sağlıyor. Kur’an-ı Kerim’de de “Doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi. Dedi ki: ‘Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip unutuluverseydim.’ Altından (bir ses) ona seslendi: ‘Hüzne kapılma, Rabb’in senin alt (yan)ında bir ark kılmıştır. Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin. Artık ye, iç, gözün aydın olsun...’” (Meryem Sûresi, 23-26) buyurularak Hz. Meryem’e doğum öncesi taze hurmalardan yemesi tavsiye ediliyor.
Gebelik sürecinde özellikle kol, bacak ve sırt kaslarını çalıştırmak anne adayını bedensel ve ruhsal olarak doğuma hazırlıyor. Ayrıca derin soluk alıp beklemek, nefes tutmak da ağrının daha az hissedilmesini sağlıyor.
Âyete’l-Kürsî, Felak, Nas okunabilir
Doğuma maddî olduğu kadar manevî olarak da hazırlanılmalı. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) hadis-i şeriflerinde kadınlara, “Doğum yapacak hanımın sıhhat ve kolaylıkla doğumunu yapması niyetiyle, önce Âyete’l-Kürsî okunur, sonra Felâk ve Nâs sûreleri okunur.” tavsiyesinde bulunuyor. Bunlardan sonra şu âyet okunabilir: “İnne rabbekümüllahüllezi halekas semavati vel erda fi sitteti eyyamin sümmesteva alel arşi yuğşil leylen nehara yatlübühu hasisev veş şemse vel kamera ven nücume müsehharatim bi emrih ela lehül halku vel emr tebarakellahü rabbül alemin. (Şüphesiz ki Rabb’iniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş’a istivâ eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah’tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O’na mahsustur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir!)” (A’raf, 7/54)
Resûl-i Ekrem Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) kızı Fâtıma Validemiz’in doğumunda ona bu duayı okutuyor. Mübarek nesil Hz. Hasan ve Hüseyin efendilerimiz bu dualarla dünyaya geliyor. 

Daha kolay bir doğum için...
Gebelik boyunca günlük 2-2,5 litre su tüketilmeli.
Doğum ağrıları başladıktan sonra su gibi enerji verici gıdalar tüketilmeli. Ancak sık sık mesane boşaltılmalı. Mesanenin ve bağırsakların boş olması doğumu kolaylaştırır.
Doğumun başlangıç aşamasında yürünmeli. Yürümek, kasların esnekliğini artırır.
Anne adayı, doğum esnasında olabildiğince dik durmaya çalışarak yerçekiminden faydalanmalı.
Erken sancı döneminde görülen kasılmalar sayılmamalı. Anne adayı, rutin işlerini yapıp dikkatini dağıtmaya çalışmalı. Ilık bir banyo yapıp, hafif bir şeyler atıştırıp, kasılmaların sıklaşmasını beklemeli. Daha sonra doktor ile irtibata geçilmeli.
Doğum yaklaştığında meme uçlarına masaj yapılabilir. Masaj, doğumu başlatan ve kasılmaları sağlayan oksitosin hormonunun salgılanmasını sağlar. Ilık bir havluyu göğsün üzerine örtün ve beş dakika kadar ılıklığın bedene yayılmasını hissedin. Daha sonra on dakika masaj yapın.

Ukbaya mani dünya

Dünya cazip, insanoğlu bu güzelliklere karşı hayli meyyal. Bundan belki de en büyük imtihanımız dünyevileşme. Ve hatta uhrevî hayatımız önünde de en büyük engel…
Kısa bir süreliğine dünyadan soyutlanalım ve kendi iç âlemimize yönelelim. Yaşantımızın merkezinden etrafa yayılan dalgaları bir bir aşalım. Yürüyelim, yürüyelim ve odak noktasına varalım. Hayatımızın orta yerinde beliren kırmızı noktaya dikkat kesilelim. Ne anlatıyor bize o noktada görünenler? Oradan etrafa dalga dalga yayılan ışık bizi dünyaya mı hapsediyor, yoksa yayıldıkça ahiret yolumuzu aydınlatan fenere mi dönüşüyor? Herhalde bunu anlamak için hayatımızdaki dünya-ahiret dengesini biraz gözden geçirmeli. Cenab-ı Hakk’ın bize verdiği dünya nimetlerinin esiri miyiz? Yoksa onlardan hakkıyla tasarrufta bulunarak, ahireti, kulluk şuurunu merkeze alarak mı yaşıyoruz? Varacağımız sonuç önemli. Zira dünya cazip, insanoğlu bu güzelliklere karşı meyilli. Farkına varmadan içine daldığımız dünya hayatı bir süre sonra benliğimizi sarıyor ve bizleri maddenin esiri hâline getiriyor. Allah, Âl-i İmran Sûresi’ndeki “Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara ‘süslü ve çekici’ kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah katında olandır.” (14) ayet-i kerimesiyle, insanoğlunun dünyaya olan eğilimine dikkat çekiyor. Nitekim dünyanın cazibedarlığı karşısında heybesini ahiret azığıyla doldurmayan, kulluk sorgulamasını yerine getirmeyen insanoğlu, içine girdiği dünyevileşme girdabında, hissiz, inceliksiz, sürekli egolarını tatmin etme gayreti içinde olan birine dönüşüyor.
Dünyevileşme deyince aklımıza yalnızca mal-mülk sevdası gelmesin. Sosyal dünyanın ahiret hayatımızı dâhi unutturacak kadar cazip hale gelmesi, dinî ve kültürel değerlerin asıllarının talan edilmesi de aslında dünyevileşmenin bir başka yönünü gösteriyor. Cebimizdeki son parayı lüks bir kafeteryada harcayacak duruma gelmemiz, paramız olmasa bile borçlanarak en lüks telefonlara, arabalara sahip olmak istememiz bu başkalaşımın bariz örnekleri. Ya da dinî emirlerin aksine, lüksü merkeze aldığımız yaşantılarımıza bir bakalım. Öyle ki inancı bile seküler bir çizgide yaşama gayreti içinde olmamız, dünyevileşmenin belki de en can alıcı yanı. İslam’ın koyduğu ölçülerden uzak kıyafetlerimiz, yaşam alanlarımız, Allah rızası için Kur’an okunacak bir mecliste dahi ortaya çıkan şatafatlı tablo, hepimizin içinde bulunduğu ya da şahit olduğu manzaralar…

Çözüm, dünya-ahiret dengesini gözetmekte

Çözüm, dünyadan el etek çekmekte değil elbet. Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) “Sizin en hayırlınız dünyası için ahiretini, ahireti için dünyasını terk etmeyen ve insanlara yük olmayandır.” hadis-i şerifiyle bu noktaya vurgu yapıyor. Dünyadan uzak kalmak, Cenab-ı Hakk’ın verdiği nimetlerden yararlanmadan, tamamen başkalarına bağımlı yaşamak anlamına gelmiyor. Resûlullah bu durumun da hoş karşılanmadığını buyuruyor. Dinimiz, dünyevileşme girdabına kapılmamak için, alışverişlerimizde, aile ilişkilerimizde, iş hayatımızda hâsılı dünya ile her münasebetimizde dünya-ahiret dengesini gözetmemizi tavsiye ediyor…
Büyük İslam mütefekkirlerinden İmam-ı Gazali’nin ‘Kimya-yı Saadet’ adlı kitabında verdiği misal, meseleyi idrak edebilmemiz için güzel bir bakış açısı sunuyor bizlere. Gazali, dünyayı merkeze alan düşünceye sahip olmayı bir geminin yolcularının durumuna benzeterek açıklıyor: Hareket halindeki gemi bir adaya ulaşır ve yolcuların ihtiyaçlarını karşılamaları için mola verir. Yolcular ihtiyaçlarını gidermek için dışarı çıkarken kaptan uyarıda bulunur: “Hiç kimse vaktini boşa geçirmesin, zaruri ihtiyaçları dışında başka şeylerle uğraşmasın. Çünkü gemi acele hareket edecektir.” Bir kısım yolcular ihtiyaçlarını giderir ve hemen gemideki yerini alır. Gemiyi tenha buldukları için güzel ve müsait bir yere yerleşirler. İkinci grup, ihtiyaçlarını giderdikten sonra adadaki güzelliklerin cazibesine kapılır. Güzel çiçekler, kuşlar, renkli ve nakışlı taşlara bakakaldıklarından gemiye döndüklerinde yer bulamayıp dar ve karanlık bir köşeye yerleşmek zorunda kalırlar. Üçüncü grup ise adadaki güzel ve renkli çakılları toplayıp gemiye götürür. Fakat onlar da yer bulamayıp gayet dar bir yerde durmak zorunda kalır. Yanlarına aldıkları çakılları koyacak bir yer bulamayınca boyunlarına asarlar. Aradan bir-iki gün geçince çakılların renkleri bozulur ve onlardan kötü kokular gelmeye başlar. Fakat atacak durumda da olmadıklarından onlara pişmanlık veren bir gam yükü haline gelir. Dördüncü grup ise adanın büyüleyici güzelliğine kapılıp oyalanırken gemiden uzak düşerler. Gemicinin sesini bile işitemedikleri için adada kalırlar. Bunların bazısı açlık ve susuzluktan; bazısı da yırtıcı hayvanların saldırısıyla ölür. İşte Gazali, ilk grubu müttaki mü’minler olarak nitelendirir. Son grubu oluşturanlar ise kâfirlerdir ki Allahu Teâlâ’yı ve ahireti unutup kendilerini tamamen dünyaya vermişlerdir. Gazali, “Dünya hayatını ahiretten daha çok sevdiler.” (Nahl, 107) ayetinin bu gruptakileri anlattığına işaret eder. Aradaki iki grup da asilerdir ki onlar imanlarını korumakla birlikte dünyaya bağlılıklarından kendilerini koruyamamışlardır…

‘Başkalaşma, temkinsizce buzda yürüme gibidir’

Fethullah Gülen Hocaefendi, ‘Yol Mülâhazaları’ adlı eserinde dünyevileşme girdabı başta olmak üzere insanı bekleyen tehlikelerden bahseder. Evrâd ü ezkârla bu tehlikelerden kurtulma yollarını anlatır. Hocaefendi’ye göre inanmış bir gönlün, başkalaşma yoluna sülûk etmeksizin, değişimin bir keresine bile müsaade etmeme kararlılığı içinde olması çok önemli. Çünkü değişme veya başkalaşma temkinsizce buzda yürüme gibidir. İnsan orada her an kayıp düşebilir. Hiçbir meseleyi küçük görmeksizin giyim-kuşamdan şekil ve şemaile kadar her hususta kendimiz olarak kalabilme yollarını bulmalı ve o yolda kararlı bir tavır sergilemeliyiz.
Kimilerine göre değişen dünya düzeninde bu başkalaşım ve meyil kaçınılmaz. İlahiyatçı yazar Ahmet Kurucan, bu bakış açısına açıklık getirmek için önce sosyal değişimin tanımını yapıyor: “Sosyal değişim, toplum hayatına yansıyan ve fertlerin yaşama tazlarına müsbet veya menfi planda tesir eden her şeydir. Mesela; dün şehirlerarası yollar atlarla, merkeplerle aşılırken, bugün otobüs, tren veya uçakla aşılması sosyal bir değişimdir.” Sonra can alıcı bir soru soruyor: “Acaba bazılarının zorunlu bazılarının ise fantezi gördüğü genellikle Batı kökenli değişim ferdî planda İslâmî yaşamaya engel midir?” İslâm’ın belli başlı özellikleri düşünüldüğünde, böyle bir hükme “Evet”.” demek, dine karşı yapılan bir iftiradır Kurucan’a göre. Veya nefsin ve şeytanın vesveselerine kanmaktır.
Dünyevileşme kişinin kendinde başlayıp topluma sirayet eden önemli bir tehlikeye de işaret ediyor. İbn Haldun, toplumların yıkılışını fetih, ganimet, konformizm, rehavet ve çöküş olarak açıklıyor. Ancak Fethullah Gülen Hocaefendi, başkalaşma ve değişim rüzgârlarına kapılıp, dünyevileşme girdabına girildiğinde geri dönüşün her zaman mümkün olduğuna dikkat çekiyor. Hocaefendi’ye göre insanlık tarihinde bu durum o kadar çok tekerrür etmiştir ki, ümitsizliğe düşmeye mahal yoktur. Bundan dolayı mü’min bir kuyuya düştüğünde, “Artık buradan çıkmam mümkün değil.” diyerek ümitsizliğe düşmemelidir. “Allah’ın sana verdikleriyle ahiret yurdunu kazanmaya bak, bu arada dünyadan da nasibini unutma, Allah sana ihsan ettiği gibi sen de ihsanda bulun.” (Kasas 28/77) ayeti aslında durmamız gereken noktayı anlamaya ve anlatmaya fazlasıyla yetiyor.

Rapçi Zabitten tutuklanan polislere rap şarkısı

17 Aralık yolsuzluk operasyonunu yapan polislerin tutuklanmasının ardından ZABİT ismini kullanan rap şarkıcısı tutuklanan polislere yapılan haksızlık sonrasında tutuklanan polislere rap şarkısı yaparak destek çıktı çok başarılı bir çalışma olduğunu söylemek mümkün...



Gönüllü rapçilerden polislere özel klip | samanyoluhaber.com

Facebook ta otomatik oynayan videoları engelleme

Bilgi Teknolojileri Kurumu (BTK ), akıllı telefonlarda Facebook videolarını otomatik oynatılmasının nasıl engelleneceğine dair yol gösterdi.
Tüketici Sorunları Derneği (TÜSODER ) Genel Başkanı Aydın Ağaoğlu,Android , IOS ve Windows 7 işletim sistemlerinde Facebook videolarının otomatik oynatılmasıyla ilgili, Bilgi Teknolojileri Kurumu'nun (BTK) internet sitesinden yaptığı bilgilendirmeye ilişkin, "BTK, tüketicileri aydınlatıcı açıklama yaparak videoların otomatik oynatılmasının önüne geçilmesinin yolunu gösterdi" dedi.

'SOSYAL MEDYA TUZAKLARLA DOLU'

Aydın Ağaoğlu, sosyal medya kullanan tüketicilerin bir çok tuzakla karşı karşıya bulunduklarını, bunlardan birinin de Android, IOS ve Windows 7 işletim sistemlerinde videoların otomatik oynatılma uygulamasına geçilmesi olduğunu söyledi.

"DAR GELİRLİ TÜKETİCİLERİN TEPKİLERİ VARDI"

Sosyal medya kullanıcılarının sayfalarında kendi inisiyatifleri dışında otomatik gösterilmeye başlanan videoların, tüketicileri, kota aşımı nedeniyle yüksek maliyetlerle karşı karşıya bıraktığına işaret eden Ağaoğlu, şöyle konuştu:

"TÜSODER olarak, bu uygulama nedeniyle çok şikayet aldık.Milyonlarca Facebook kullanıcısı videoların otomatik oynatılmasını nasıl önleyebileceklerini bilmediğinden kotalarının kısa sürede dolması, özellikle sınırlı miktarda kullanım kotası bulunan işçi, öğrenci gibi dar gelirli tüketicilerin tepkileri vardı. Bunun üzerine, konuyu yakın bir zamanda BTK Tüketici Hakları Daire Başkanlığı’na iletmiştik. 

'OTOMATİK VİDEO OYNATMA ENGELLEME'

Kurum da bu haksız uygulamaya duyarsız kalmadı vehttps://tuketici.btk.gov.tr sitesinin, tüketicilerle ilgili haberler kısmından 'Facebook otomatik oynatma ayarlarına ilişkin bilgilendirme' başlığıyla bir metin yayımladı. Duyuruda, 3 işletim sistemine ilişkin linkler bulunuyor. Bu linklere tıklandığında, otomatik video oynatma sisteminin nasıl engelleneceği resimli bir şekilde anlatılıyor."

WİNDOWS 8 VE XP 'YE DİKKAT

Ağaoğlu, uygulamanın ancak Windows 7 için geçerli olduğuna dikkat çekerek, "Tüketiciler, şu ayrıntıyı gözden kaçırmasın. Sitede gösterilen üç işletim sisteminden Windows linkindeki bilgiler, Windows 7 kullanıcıları için. Windows'un tüm sürümlerini kapsamıyor. Windows 8 ve XP işletim sistemiyle alakalı da yakın bir zamanda BTK'dan açıklama bekliyoruz" dedi. Ağaoğlu, konuyla süratle ve yakından ilgilenerek, tüketici mağduriyetlerinin önüne geçilmesi konusunda BTK Tüketici Hakları Daire Başkanlığı’nın önemli bir duyarlılık gösterdiğini vurgulayarak, kurum yetkilileriyle bundan sonra da tüketici mağduriyetlerini gidermek konusunda sıkı temas halinde olacaklarını, internet aboneliği bulunan tüketicilerin BTK’nın sitesinde yer alan açıklamalardan yararlanarak cihazlarını ayarlamaları halinde videoların otomatik oynatılmasının sona ereceğini sözlerine ekledi.

DHA

Tutuklanan polislerin eşleri konuştu

Tutuklanan Polisler için yapılan özel video